İNEBOLU

Heyamola Derneği’nden "Milli Mücadele'de İnebolu" konferansı

İnebolu Heyamola Derneği’nin kültürel farkındalık çalışmaları kapsamında düzenlediği etkinliklerin ilki, "Milli Mücadele'de İnebolu" konulu konferansla başladı.

İnebolu Heyamola Derneği’nin kültürel farkındalık çalışmaları kapsamında düzenlediği etkinliklerin ilki, "Milli Mücadele'de İnebolu" konulu konferansla başladı.

21 Aralık Cumartesi günü saat 19.00'da İnebolu Belediyesi Sinema Salonu'nda gerçekleştirilen etkinliğe İnebolu Belediye Başkan Yardımcıları Necmi Mankaloğlu ile Hakan Kurt, İnebolu Cumhuriyet Başsavcısı Ufuk Turan, siyasi ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan İnebolu Heyamola Derneği Başkanı Adem Salcıoğlu, şunları söyledi:

“Derneğimiz, öncesinde iki yıllık bir fikir hazırlığı neticesinde 23 Eylül 2023 tarihinde resmen kuruldu. Yani henüz bir yıllık bir dernek. Derneğimizin tam adı Heyamola İnebolu Çevre Turizm ve Kalkınma Derneği.

Bu derneğin ana hedefi Turizm. Turizm kollektif bir unsur. İçerisinde birçok disiplini barındırıyor. Çevre ve kültürel unusurlar doğrudan turizmi besleyen ve etkileyen konular. Kalkınma ise Turizm faaliyetinin bir sonucu olarak var olan, var olacak bir etken.

Heyamola adını seçme nedenimiz ise hem kavramsal olarak ifade ettiği anlam, hem de kültürel anlamda bize İneboluya dair önemli bir kültürel değer olması.

Heyamola, güç bir işi, yani gerçekleştirilmesi zor bir işi el birliği ile el ele, kol kola gerçekleştirmek için çalışmayı ifade eden bir kavram. Dernek olarak İnebolumuza dair güzel projelerimiz, güzel hedeflerimiz var.

Toplumsal ve fiziksel şartlarımızı dikkate alarak, ütopik hayalcilikten uzak bir şekilde gerçekci hayaller kurarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ütopik hayalcilikten uzak olduğumuzu özellikle belirttim, zira bugün burada bu toplantı ile birlikte ortaya koyacağımız hedefi belki ütopik bulabilirsiniz diye özellikle belirtme ihtiyacı hissediyorum..

Ortaya koyacağımız hedef İnebolumuz için çok büyük gerçekten, ama asla ütopik bir hayal değil. Toplumsal farkındalık ve birlik sağlandığında çok ama çok kolaylıkla gerçekleştirilebilecek bir düşünce.

Biz toplum olarak İnebolumuzun tarihsel ve kültürel varlığı hakkında çok yüzeysel, çok temel bilgilere sahibiz. Başlıklarımız var ancak altını yeterince dolduramıyoruz. Bu koşullarda bile şimdi size soracağım sorunun cevabı eminim çok güçlü bir şekilde İneboludan yana olacak. Evet şimdi size soruyorum, İnebolumuzun Kurtuluş Savaşı döneminde vermiş olduğu çaba ve mücadele, bu mücadeleye dair hikayeler, “Çanakkale” hikayesinden daha geride midir?

Turizm hikayedir. Hikayenizi göstererek, somutlaştırarak anlatabildiğiniz kadar turizmde var olabilirsiniz. Bir çok memleket bunun için uydurma değerler üretirken biz gerçekten var olan değerlerimizi yüzde bir oranında dahi kullanamıyoruz.

Evet sözü uzatmayalım. Bizim Heyamola olarak en büyük hedeflerimizden birisi, Müze Kent İnebolu. Topyekün açık ve kapalı müzeleri ile, tarihsel sürecini anlatabildiği bir müze kent. Antik dönem hikayeleri, 17-19 yy arasındaki ticari dönem, denizcilik tarihi ve tabiki Çanakkaleden çok ama çok daha üstün hikayeler barındıran Milli Mücadele dönemini anlatabildiğimiz bir müze kent.

 İstanbul – İnebolu ve Ankara hattında yaşanılanları tüm detayları ile anlatan bir müze kent. İnebolu bu hakka sahip, bu fırsata sahip bu imkana sahip. Bu düşünce altı boş, temelsiz bir düşünce değil. Çalışılmış kafa yorulmuş, yol haritası taslak seviyede de olsa planlanmış bir çalışma. Bunu bir takvim dahilinde aşama aşama sizlerle paylaşacağız. Çok yakında da bu konuda detaylı bir rapor yayınlamaya çalışıyoruz.

Bugün burada bir anlamda bu düşüncenin ilk fiziki adımını atıyoruz. İnebolumuzun yerel hafızası, bizim için çok kıymetli Mustafa Fakazlı hocam ile karşınızdayız. Milli Mücadeleyi konuşacağız. Hedefimiz bu Heyamola buluşmalarını her ay düzenli olarak gerçekleştirmek. “ dedi.

Yerel Tarih Araştırmacısı Mustafa Fakazlı "Milli Mücadele'de İnebolu" konulu konferans verdi.

-Kısaca özetler misiniz Millî Mücadele neydi?

 İtalyanlarla Trablusgarp savaşı, Balkan savaşı, Dünya savaşı derken ı yorulmuş bir Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, tarafından paylaşılmak istendi. 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından İzmir işgal edildi. 16 Mayıs 1919'da Atatürk bandırma vapuru ile İstanbul'dan Samsun'a gitmek üzere hareket etti. 17 Mayıs günü akşam saatlerinde İnebolu önlerine geldiklerinde Karadeniz'de müthiş bir fırtına vardı. İnebolu’ya çıkmak istedi ama çıkamadı. Devamında 19 mayısta Samsun'a vardı. Oradan Havza’ya geçti. Amasya genelgesi, Erzurum ve Sivas kongreleri yapıldı sonunda Atatürk Ankara'ya ulaştı. Yurdumuzu kurtarmak için bu şekilde Millî mücadelede başlamış oldu.

 -Millî Mücadelede lojistik üs olarak İnebolu neden seçildi?

 Bir kere İnebolu’nun Küre dağları ve Ilgaz dağları aşıldığında Anadolu'nun içine kolayca ulaşılabilen bir coğrafyada olması, Yunanlıların 20 bin asker çıkarıp işgal etmek istemesine rağmen işgal edilememiş olması, Ankara'ya karayolunun bulunması, yolun emniyetli olması ana faktördür.

İlber Ortaylı hocamızın Atatürk'ün İnebolu’ya çıkmak istemesi ile ilgili düşüncesi şöyleydi: “Karadeniz limanlarına gitmesi lazımdı. İnebolu'ya iyi biliyor. Ona lazım olacak. Sevk nasıl olur, Halk ne der, kapasitesi nedir, inançları, dayanıklılıkları, hareketi yarı yolda bırakıp bırakmayacakları, bunların hepsini önceden öğrenmişti. Bu çok önemliydi fırsat çıkmışken bir kere daha gözüyle kontrol edecekti. Burada inemedi, Samsun'da indi” dedi. Atatürk'ün de bu yol güzergahı hakkındaki düşünceleri sorunun cevabıdır.

 -Mühimmat nereden geldi?

Yurt içinden temin edilenler dışında, İstanbul'dan, Rusya'dan, Trabzon'dan deniz yoluyla İnebolu’ya da çok önemli miktarda cephane gelmiştir. 

-İstanbul'dan nasıl gelmiş?

İşgal altındaki İstanbul’dan depolardan çalınarak, parayla satın alınarak, rüşvet verilerek bir şekilde temin edilen silahlar bu iş için kurulan Mim Mim grubu tarafından, ellerine geçen her türlü gemi tarafından deniz yoluyla ağırlıklı olarak İnebolu’ya gönderilmiştir. Bu cephanenin temin edilip İnebolu’ya gönderilmesi sırasında insanlar tarafından yapılan kahramanlıklar anlatılmaktadır. Bunlardan biri Ebuzziya ailesinden tarafından Ladil vapuru ile İnebolu’ya gelen cephanedir.

- Rusya'dan nasıl gelmiş?

Atatürk Ankara'ya geldiğinde tabii ki silah lazım. Rus miralayı Budinevski ile Havza’da görüşen ve biz size yardım ederiz sözü alan Atatürk, 26 Nisan 1920'de, Bekir Sami Bey başkanlığındaki bir ekibi Moskova'ya gönderir. Lenin ile görüşürler. Lenin verdiği cevap bizde silah var ama para yok. Buhara Cumhuriyeti’nde ciddi bir hazine var. Osman hoca ile görüşüp onlardan isterim demiştir. Osman hocanın cevabı tabii ki Türk kardeşlerimize yardım ederiz olmuş ve ancak 2 yıl yaşayan meclislerinde alınan kararla, kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’ne yardım edilmesi kararı verilmiştir. Yıldırım Beyazıt ile Ankara savaşını yapan Timur’dan kalan 400 yıllık hazineden çıkarılan altınlar, sandıklar içinde emniyetli yol olan trenle Moskova'ya gönderilmiş, Sivastopal’a getirilmiş, oradan da denizaltılarla İnebolu’ya sevk edilmiştir., ve İnebolu’dan da karayoluyla Ankara'ya ulaştırılmıştır.

Yalnız 100 milyon ruble karşılığı olan bu altınlardan çok azı, 10 milyon ruble karşılığı altın olarak, 10 milyon ruble civarı da silah olarak İnebolu’ya çıkartılmış, altınların gerisi bir türlü gönderilmemiştir. Birçok kaynak bu altınlara yol kirası olarak Moskova tarafından el konulduğunu söylüyor. Eğer altınların tamamı Türkiye'ye gelseydi başka bir paraya ihtiyacımız olmayacağı savaşı kolayca kazanabileceğimiz silahları satın alabileceğimizden bahsediliyor. İşte bu son cümle Rusya'dan tam olarak gelmeyen yardımların hikayesini özetliyor zaten.

-Doğudan gelen silahlar?

 Trabzon'dan geliyor, orada daha önceden Erzurum'a giden 15 kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa var. İngilizlerin Erzurum'daki işgal komutanı Albay Ravlinson, silahları istiyor. Kazım Karabekir Paşa silahları önce teslim edip treni yüklüyor ama hemen bir plan yapıp askerlerini sivil giydirip ilerideki 3.cü istasyona gönderiyor. Tren geldiğinde onu durdurup silahları yağmalıyorlar ve böylece silahları kurtarmış oluyor. Teslim edilmeyen bir kolordu mertebesindeki silahlar gemilerle Trabzon'dan İnebolu’ya gönderiliyor.

-Peki gelen silahlar ve askerler İnebolu’dan nasıl sevk ediliyor.

 O tarihte Abana, Bozkurt, Çatalzeytin, İnebolu’ya bağlıydı. Birlikler buradan hareket ediyorlardı Yahya Paşa camii önüne toplanıp hitabeler yapılıyor, dualar ediliyor, sivil, askeri erkânında katılımıyla askerler Batı Cephesi’ne gönderiliyordu. Yahya Paşa cami önünden asker sevkiyatı yapılırken çekilmiş resimlere baktığımızda İnebolu Kaymakamı İsmail Hakkı, Resneli kadı, Askerlik Şube Başkanı İsmail Hakkı Bey, Müftü Ahmet Hamdi Efendi, onun da yanı başında Belediye Başkanı Hüseyin Kâşif Karagülle'yi görüyoruz.

Burada yaşananlar İnebolu’da moda Ahmet lakabı ile anılan Ahmet Çakır tarafından İnebolu gazetesine bir makale olarak yazılmış ve diyor ki: Anadolu'ya Millî Mücadele'ye koşanlar İnebolu’ya gelir günlerce kalır. Her rütbeden asker devlet adamı, edipler şairler vardı. Mehmet Akif, Mehmet Emin gibi. Misafir zevata devamlı konferanslar verilirdi. Müftü ve Resneli kadının mevizeleri devamlıydı. Bu nevi hitabeler insan ruhunun derinliklerinde bulunan şecaat ve hamaset hasletlerini belirli hale getiren onları davaya bağlayan manevi kuvvet kaynaklarıydı. Önemi büyüktür hem de böyle günlerde. Resneli Kadı konuşmalarında heyecanı, Müftü ise temkin ve basireti temsil ederdi. Diğerini tamamlardı. Ahmet Hamdi Efendi'nin mevizeleri belagat pınarından şırıl şırıl akan nurlu ve şifalı bir su gibiydi. Dinleyenler kendisini vecd ve huşu içinde izler ve nur yüzlü bu zata hayran olurlardı.

Denizden denk kayıkları ile karaya çıkartılan cephaneler, “Moloz'a cephane geldi ey ahali” nidalarını duyan, çoluk, çocuk, kadın, yaşlı, esnaf, genç kim varsa denk kayıklarından alınır omuzda elde at arabalarıyla askerlik şubesi yanındaki debboy önüne getirilirdi. Oradan da iki çaydaki silah deposuna götürülür ve diğer ilçelerden gelen kağnılara yüklenir ve Batı Cephesi’ne müteveccihen yola çıkarılırdı. Kağnıların başında mutlaka bir yaşlı ihtiyar yol gösterici ve bir Kuvayı Milliye’ci bulunur diğerleri de neredeyse kadın ve çocuklardan oluşurdu. Sadece kağnılarla değil her türlü vasıta ile atlarla eşeklerle, sırtta, cephane sevkiyatı yapılırdı. Her evden en az bir kadının sırtına yüklendiği cephaneyi götürdü ilk durak Küre idi. Bu şekilde aktarılarak gidenler dışında İnebolu’dan yüklenip Ankara'ya kadar, hatta cepheye kadar kesintisiz ulaşan kağnılar da vardı. Yol güzergahında birçok konaklama noktası olup İnebolu’dan çıkanlar 1 gün sonunda Ecevit’e 2 gün Seydiler’e 3 günde ancak Kastamonu’ya ulaşıyorlardı.

- Refet Bele İnebolu’ya gelmiş mi?

 Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Refet bele. Bu beş paşa harp okulundan beri aynı sınıfta okumuş aynı dönem askerlik yapmış kişilerdi. Adeta ilahi bir kadro idiler. Bu 5 paşa Milli Mücadele’nin kazanılması sırasında katkı veren en önemli kişilerdir. İşte bunlardan biri Refet Bele İnebolu’nun bombardımanın hemen sonrasında bulunduğu Ecevit’ten 13 Haziran 1921 günü İnebolu’ya gelmiş ve bir müddet İnebolu’da kalmış İnebolu’da da İstanbul işgal komutanı İngiliz General Harrington’ un gönderdiği yardımcısı Albay Henry ile 2 ayrı tarihte görüşmüştür. İkinci görüşme 1921 yılının Kasım ayında gerçekleştirmiştir. Bu arada yerel kaynakların anlattığına göre Debreli Hasan'ın evinde kalmış ve İstanbul'dan saray tavuğu getirerek, kendisinden sonra bizim Paşa Tavuğu adını verdiğimiz bir tavuk cinsini İnebolu’da yetiştirmeyi Salih Uğurtan'a öğretmiştir.

 - Millî Mücadele sonrası İnebolu’da neler olmuş?

 Samsun'a geçerken İnebolu’ya çıkamayan Mustafa Kemal Atatürk, 16 Mayıs 1924 günü İnebolu kayıkçılar loncasına teslim edilen İstiklal madalyasının verilmesini sağlamış, bununla da yetinmeyerek 25 Ağustos 1925 günü İnebolu’ya gelmiş bir gün kalmak için geldiği İnebolu’da 3 gün kalmış ve Şapka ve Kıyafet İnkılabını burada açıklamış ve İnebolu’yu onurlandırmıştır.

Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm Millî Mücadele'ye katılan kahramanlıklar gösteren ve şu anda hayatta olmayan insanlara cenabı Allah'tan rahmet diliyor ve tarih konusundaki sloganımla konuşmama son vermek istiyorum. “Tarih Geçmişin Karnesi, Geleceğin Reçetesidir.” Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.”