KEDİ VE SUCUK

Berber Talih, dükkândan dışarıya adımını yavaşça attı, kaldırımda birikmiş yarım karışlık kara basınca hart diye ses duydu. Tertemiz, soğuk kar havası doluyordu ciğerlerine. Ağaçlar, evlerin çatıları bembeyazdı. Komşusu, kasabın oğlu çakır gözlü Hüseyin, sarı kafasını uzattı kapıdan, gülümsedi, sucuklar hazır ustam, en az on gün balkonda dursun, suyunu çeksin iyice, diye tembihledi babam.

 Talih Usta kasketini kaldırıp başının üstünü bir iki kez kaşıdı, dizlerine dek uzanan yün paltosunun iki düğmesini ilikleyip elinde torbayla yokuş yukarı yola koyuldu. Araçların lastik izlerinden değil de karlı yerden yürüyor, hart hurt sesini duymak hoşuna gidiyordu. Eğilip sol eliyle, yumuşak, beyaz örtünün üstünden aldı, avucunda sıktıktan sonra buz gibi ıslak elini yüzlerine sürdü. Yüzünden tüm bedenine bir ferahlık yayıldı. Gülümsedi.

Eve varınca kasketini kaldırıp hafif terlemiş başını havalandırdı. Kasabın öğüdüne uyup balkona asacaktı kangalları. Ne var ki onun oturduğu Suluceviz’de evler ya bir ya iki katlıydı.  Bitişikteki komşusunun yüksekçe bahçesinden bir kedinin, ikinci kattaki evinin balkonuna atlaması işten değil. Karısının duvardaki çerçeveli fotoğrafına baktı. Söylesene hanım, gözü tok, görmüş geçirmiş bir kedi olsa, tek bir kangalı alsa, helal olsun, deriz ama açgözlüsüne çatarsak, on yedi kangalı birden gözüne kestirirse fena... Öyle değil mi?

Talih Usta balkona çıktı, sekiden balkon duvarının arasındaki uzaklığı gözüyle hesaplamaya çalıştı. Sucukları görmesine göremez ama kokusunu alır elbet, diye düşündü.  Kendisini kedinin yerine koydu, atlar mıyım atlamaz mıyım? Oradan sıçrarsın, tutunamazsan aşağıya vişnenin altına uçarsın ona göre, dedi karşısında bir kedi varmış gibi.

   Oturduğu salonun camından balkon görünüyor neyse ki… Tahir Usta tülün ardından sık sık etrafı kolaçan ediyor bir yandan da yazar olduğunu yeni öğrendiği bir müşterisinin imzalayıp verdiği kitabını okuyor. Öyküye başlayınca sucukları unutuyor, öyküyü bitirip sucuklara bakarken de okudukları aklından çıkıyordu.

 Kitabın son sayfasına geldiğinde hava kararmıştı. Gündüz kımıldamadan öyle tatlı tatlı duran sucukları şimdi göremediğinden artık on beş dakikada bir salondan kalkıp antreyi ve oradan yatak odasını geçerek balkona çıkıyor.  Bu on saniyelik yolculuk heyecan vericiydi. Acaba sucuklar yerinde mi? Bu gece uyku yok bana, neyse diğer kitabı da okurum en azından, diye geçirdi içinden. Vişnenin ince dalına uzandı, sol avuç içiyle karlı dalı sıyırdı.  Sonra buz gibi ıslak elini yüzlerine sürdü. Yüzünden tüm bedenine bir ferahlık yayıldı. Gülümsedi.