İlköğretimde iken okulda izlettirilen bir belgeselde ileride su krizi yaşanacağı, insanların kıyafetlerini yıkayamayacakları, kadınların saçlarını uzatamayacağını öğrendiğimde saçlarımı hiç uzatamayacak oluşuma ağlamıştım. Dünyada nefes almanın bile ilerleyen zamanda ne kadar zorlaşacağını düşünerek derdimden  utanmıştım. Şimdilerde ise o zamanlarda tahayyül edemediklerimi yaşamaktayız.

Küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini her geçen gün daha sert hissetmekteyiz. Örneğin iklim değişikliğinde kritik olan 1,5 derecenin aşılmasına birkaç sene kaldı. Hatta Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre 2027 yılında dönem dönem bu sınırın aşılacağı tahmin edilmektedir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü de Türkiye’nin ortalama sıcaklıklarında 1988 yılından bu yana -2011 yılı hariç- sürekli bir artış olduğunu ifade etmektedir (Ipcc 1,5ºc Raporu | 2030 İklim Hedefi | Birbuçuk Derece, 3 ocak 2025 tarihinde erişim sağlandı.). Hatta NASA’ya göre Akdeniz Havzası son 900 yılın en kurak dönemini geçirmektedir.

Türkiye yılda kişi başına düşen 1.519 m3lük su miktarı ile su sıkıntısı çeken bir ülkedir. Her ne kadar yaşadığımız coğrafyada su sıkıntısı yaşanmayacak gibi düşünsek de temiz suya erişimde problemler yaşamaktayız.

Tarımsal üretim de kuraklıktan nasibini almaktadır. Sıcaklık artışları nedeniyle üretimdeki verim düşmektedir. Haliyle üretici, verimi artırmak için aşırı gübreleme ve ilaçlama yapmakta, aşırı  sulama yoluna gitmekte; vahşi sulama teknikleri ve yeraltı sularını bilinçsizce kullanması nedeniyle de kuraklık açısından kısır döngüye sebep olmaktadır. Diğer yandan bilinçsiz gübre kullanımı ile tarla, tarım arazisi olma özelliğini kaybetmektedir.

Tarımsal üretime ekonomi boyutundan bakarsak, artan maliyetler karşısında çaresiz kalan çiftçi üretimden vazgeçmekte ve hatta tarlasını satmaktadır. Ekonomik nedenlerle tarım arazilerinin kullanılmaması da tarımsal üretimin düşmesinin nedenlerinden biridir.

Hem iklim değişikliği nedeniyle hem de ekonomik nedenlerle tarımsal üretimdeki azalmalar devam ettikçe ithalata bağımlı bir ülke olmamız halinde gıda güvenliği bağımsızlık meselesi haline gelecektir. Peki ya 2020 yılı Covid - 19 pandemisinde Fransa’nın İtalya ve İspanya’ya gönderilen maskelere el koyduğu gibi, diğer ülkelerin ithal ettiğimiz gıdalara el koymacağının garantisi var mı?

Dünyadaki sıcaklık artışları, sel ve orman yangınlarına da sebep olmaktadır. İlimizde 2021 yılında gerçekleşen aşırı yağış ve sel can aldı, yolları kapattı, tarlaları, ekinleri, arıları, hayvanları yok etti. 2017 yılından bu yana ise orman yangınları ilimizde daha sık yaşanır hale geldi ve yeşilliği ile övündüğümüz topraklarımızda neredeyse her yıl ormanlar yanmaya başladı.

İklim değişikliği ve iklim değişikliğinin sonuçlarından biri doğal afetler nedeniyle toprağımız her geçen gün verimini kaybetmekte, kaynaklarımız  azalmaktadır. Sınırsız ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışırken de sınırlı kaynaklara sahip dünyanın kaynaklarını kendini yenileyebilme hızından daha hızlı tüketmekteyiz. 2024 yılında Dünya Limit Aşım Günü 1 Ağustos iken Türkiye’de Ülke Limit Aşım Günü ise 11 Hazirandır. Dünya 1,75 dünya varmış gibi hareket ederken, Türkiye için ikiden fazla dünya var. Oysa bildiğimiz kadarıyla insanlar için yaşanabilir olan dünya bir tane. Bu nedenle tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmezsek, toprağımıza sahip çıkmazsak bizleri daha da zor günler beklemektedir.

Diğer yandan toplumsal yapılar birbirleri ile etkileşim halindedir ve birindeki değişim diğerlerini de etkilemektedir. Haliyle yapılardan birinde meydana gelen değişim diğerlerini de değişime zorlayacaktır. Bu nedenle her ne kadar görmezden gelsek de küresel iklim değişikliği olağan hayat akışını değişime zorlamaktadır. İstesek de istemesek de tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek mecburiyetindeyiz.

Bildiğimiz yoldan gitmek en kolayıdır. Zor olan ise geç olmadan kendimizle yüzleşmektir. "Aman yavrum o zamanlar öyleydi" deyip kenara çekilmek de, mücadele ettik ve birlikte yarınlar için umut dolu değişimlere vesile olduk diyebilmek de  bir tercihtir. Geldik gidiyoruz derken dünyanın yaşanabilir bir dünya olarak kalmasını sağlayacak son nesil olduğumuzu hatırlatmak istedim. Sevgiyle.