Bağlanma ihtiyacı ve yaşam içerisinde her anlamda destek veren birisinin varlığı yalnızca çocuklar için bir ihtiyaç değildir. Her yetişkin yaşamı boyunca bağlanarak, bağlantı kurarak hayatını sürdürür. Her an ulaşabileceğimiz ve güvende olduğumuzu bildiğimiz ilişkiler, hayatımız boyunca önemli bir rol oynayacaktır. Ancak her birimiz ilişki içerisinde karşımızdaki insanla çok farklı bağlar kurarak hayatımızı sürdürüyor ve tepkilerimizi kurduğumuz bağa göre şekillendiriyoruz. Baruch Spinoza’nın sevdiğim bir sözü ile başlamak isterim. ‘’Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz, sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine bağlıdır yalnızca.’’ Yani mutluluğumuz hayatımızdaki kişiye bağlı aslında. Peki, bağlı olmak nedir?

Bağlanma teorisine göre,  bir kişinin erişkinlikte başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentileri, bu kişinin küçüklüğünde annesiyle kurduğu bağlanma ilişkisi ile belirlenir. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine sağladıkları rahatlık ve destek, bağlanmayı oluşturur. Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. İnsanlar doğdukları andan itibaren en önemli bağ olan anne- çocuk ilişkisini kurmaya başladıklarında, gelişimleri boyunca 3 bağlanma stilden birisini içselleştirmeye başlarlar. Bunlar, kaçıngan bağlama, kaygılı bağlanma ve güvenli bağlanmadır.

Bağlanmanın ilk olarak anne ile başladığı düşünülürse, çocukluğumuzun yansımalarını yetişkinlikte görmek kaçınılmaz olmaktadır. Yani bağlanma stillerimiz en temelde, bebekken bizlere nasıl bakıldığı ile ilgili bir durumdur. Elbette, genlerimiz, mizacımız ve yaşam deneyimlerimiz de ilişkilerimiz üzerinde rol oynamakta ve nasıl bağlanacağımız yönünde bizleri etkilemektedir. Kurduğumuz ikili ilişkilere ve 3 bağlanma stiline bakıldığında, (kaygılı, kaçıngan ve güvenli);

  • Yakınlığa ve birlikteliğe bakış açılarında,
  • Yaşadıkları bir problemle başa çıkma tarzlarında,
  • İstek ve ihtiyaçlarını ifade etme becerilerinde ve
  • Partnerlerinden beklentileri konusunda farklılaşmaktadırlar.

Örneğin, ikili ilişkilerinde kaygılı bağlanma stiline sahip olan bireyler, genellikle ilişkilerinde yakınlığa önem verirler. Ancak hayatlarındaki kişinin onlar kadar yakın olmak istemeyeceği yönünde endişe duyarlar. Partnerleri ile ya da arkadaşlık ilişkilerinde kaygılı bağlanan bireyler, duygularını çok yoğun yaşarlar ve çoğu zaman enerjilerini ilişki ile ilgili sorunlarla tüketirler. Partnerlerinin davranışlarında ya da hareketlerinde en ufak bir değişiklik olduğunda buna fazla duyarlı olurlar ve bazı durumları çok fazla kişisel almaya meyillidirler. İlişki boyunca birçok negatif duygu hissedebilir ve moral bozukluğunu çok kolay yaşayabilirler. Yüksek bir endişe hissi ile partnerinin gitme ihtimaline kapılarak yeterli sevgi ve ilgiyi alamama konusunda fazlaca meşgul olurlar. Bazen çok fazla tepkisel davranır, kendi köşelerine çekilir, çetele tutar, yaşadıklarını hesap ederler. Hatta bazen karşılarındaki kişiyi kaybetmekten o kadar endişe duyarlar ki terk etme ile onları tehdit ederler ya da, kıskandırırlar. Yeter ki gitmesin ve yanımda kalsın en büyük motivasyonlarıdır.

İkili ilişkilerde kaçıngan bağlanma stiline sahip olmak; bağımsızlığın ön planda olduğu bir ilişki kurma stilidir. Bu yüzden genellikle özerk olabilecekleri ilişkiler tercih eder ve diğer insanlarla yakınlık kurmak isteseler bile fazla yakınlıktan rahatsızlık duyabilirler. Karşılarındaki kişinin belli bir uzaklıkta kalması kaçıngan bağlanan insanlar için önemlidir. Reddedilmek ile ilgili bir sorunları ya da endişeleri yoktur. Duygusal açıdan uzak kalmak kaçıngan bağlanan bireylerin kendi tercihidir çünkü kendilerini açmamayı tercih ederler. Genellikle karşılarındaki insandan en çok bu konuda şikayet duyarlar çünkü paylaşımları çok azdır. Net sınırları olan kontrol edebildikleri ilişkilerde rahat hissederler. Genellikle bu kişiler, işler yolunda gittiğinde uzaklaşır ya da bağlanmaya hazır olmadığını hissettirerek, karşılarındaki insanlarla olan meseleleri belirsiz bırakmaya yatkındırlar. Yani ne gelmek isterler, ne de gitmek…

Eğer bireyler güvenli bağlanma stiline sahiplerse, ilişki içerisinde sevgi dolu olmak, yakın olmak onlar için oldukça doğaldır. Kurulan bağın tadına varırlar ve yakın olmaktan şikayet etmezler. İlişkilerde uzaklık ya da kaybetme endişesi içerisinde olmazlar böylelikle kolay kolay ilişkilere dair moralleri de bozulmaz. Karşıdaki kişinin ihtiyaçlarını görür ve onu anlamada yeterli hissederler. İhtiyaç duyulduğunda partnerlerinin yanında olabilir ve sorunları açık bir şekilde konuşabilirler.

Aslında, en temelde arzu edilen, güvenli ve istikrarlı, kararları birlikte alabildiğiniz, ilişkilere dair görüşlerin esnek olduğu, ilişkiyle ilgili konularda sizinle iletişimi iyi olan, bağlılıktan korkmayan ve ilişkiyi zor bir iş olarak görmeyen güvenli bağlanma stillerine ihtiyaç duyarız. Bu sebeple, ihtiyaçlarınıza odaklanan, net olduğunuz, suçlamadığınız ve suçlanmadığınız, duygularınızı ortaya koyabildiğiniz etkin bir iletişim hem sizin hem de partneriniz için son derece önemli bir iletişim şekli olacaktır. Hayatımız boyunca kurduğumuz ilişki örüntülerini değiştirebilir ve daha güvenli bir ilişki stili oluşturabiliriz. Ama her şeyden önce, kendi bağlanma şeklimizi anlamlandırabilmek önemli olacaktır.

Peki siz hangi bağlanma stiline sahip olabilirsiniz? Bir düşünelim derim.

Sevgiler

Kaynak: Levine, A. ve Heller, R. (2010). Bağlanma. (2. Basım). İstanbul: Notos Yayıncılık.